Hak İşçi Sendikaları (HAK-İŞ) ve Tüm Belediye ve Genel Hizmet İşçileri Sendikası (HİZMET-İŞ) Genel Başkanı Mahmut Arslan Bolu Kartalkaya’da gerçekleşen otel yangınını örnek göstererek, “Toplu iş sözleşmelerinin yapıldığı ve sendikal örgütlülüğün olduğu iş yerlerinde iş kazalarında ölüm oranı yüzde 1’in altına düştü. Dolayısıyla sendikal örgütlenmeyle hem kayıt dışı istihdamı ortadan kaldırıyoruz, hem iş kazalarındaki ölüm oranlarını yüzde 1’in altına çekiyoruz” dedi.
HAK-İŞ Konfederasyonu’na bağlı HİZMET-İŞ Sendikası’nın 47’nci yıl dönümü nedeniyle, HAK-İŞ ve HİZMET-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan, basın mensuplarıyla bir araya geldi. Arslan, burada yapılan basın toplantısında, Kamu İşçisi Çerçeve Protokolü, Bolu Kartalkaya otel yangını, Asgari Ücret Tespit Komisyonu sistemi ve gündeme ilişkin birçok konuya ilişkin açıklamalarda bulundu.
Arslan, burada yaptığı konuşmada 2024 yılında gerçekleşen Mahalli İdareler Genel Seçimlerinde HİZMET-İŞ Sendikasına yönelik büyük bir operasyon gerçekleştirildiğini iddia etti. Arslan, yaklaşık 60 bin HİZMET-İŞ üyesinin istifa ettirildiğini dile getirerek, özellikle Diyarbakır ve Van belediyelerinde çadır eylemlerinin devam ettiğini açıkladı.
Bolu Kartalkaya’da meydana gelen ve 78 kişinin hayatını kaybettiği otel yangınına ilişkin de konuşan Arslan, “HAK-İŞ olarak benzer olaylarda ortaya koyduğumuz eleştirilerimizi, görüşlerimizi, çözümlerimizi dinlenmemiş olmasından dolayı üzgünüz. Tekrar bu konuyla ilgili konfederasyonumuzun ortaya koyduğu fikirleri, çözümleri ve eleştirileri ne yazık ki tekrar etmek durumundayız. Türkiye’de insanların gerçekten değerinin olmadığını, emekçilerin, çalışanların maruz kaldığı bu ve benzeri olaylar açık açık göstermektedir. Almanya çalışanlarının toplam 45 milyon içerisinde bir yılda 2023 rakamları iş kazalarında hayatlarını kaybeden Almanların sayısı yaklaşık 300. Bizim ülkemizde 16 milyon işçimiz var. 2023 rakamları bir yıl içerisinde iş kazalarında kaybettiğimiz işçi sayısı bin 900. Bu gerçekten Türkiye’nin hak etmediği bir tablo. Bu ülkemize yapılan büyük bir haksızlık” açıklamasında bulundu.
“Sorun kanunun yetersiz olmasından değil, kanunun uygulanmamasından kaynaklanıyor”
İş kazalarına ilişkin Türkiye’nin yeterli bir mevzuatının olduğunu da söyleyen Arslan, “Emekçilerin hayatlarının hiçe sayıldığı, iş kazasından öte artık iş cinayetlerine dönüşen bir tabloyla karşı karşıyayız. Mevzuatımız gerçekten Türkiye müstakil bir ülke. Türkiye’nin müstakil bir yasayı çıkardı. Ancak bu mevzuatın birkaç yıl sonra yeniden İstanbul’da asansör kazasından sonra yenilendi. Yeni düzenlemeler yapıldı. Daha sonraki süreçlerde yasanın bazı maddeleri ısrarla ertelenerek yürürlüğe kondu. Tehlikeli ve çok tehlikeli işlerle ilgili birkaç defa yürürlüğünün uzatıldığını görüyoruz. Sorun kanunun yetersiz olmasından değil, kanunun uygulanmamasından kaynaklanıyor. O günkü tarihleri hatırlıyorum dünyanın bu alanda en kapsamlı ve anlamlı olarak da detaylandırılmış en önemli mevzuatlarından birisidir 6331. Ancak uygulanmaması mevzuatının alt mevzuatlarını yeterli olmaması, başta da denetimlerin yapılmamış olması bize ne yazık ki her yıl binlerce evladımızı genç yaşta toprağa vermekle karşı karşıya bırakıyor” ifadelerine yer verdi.
“Sendikal örgütlülüğün olduğu iş yerlerinde iş kazalarında ölüm oranı yüzde 1’in altına düştü”
Otel yangınını örnek vererek, iş kazalarında meydana gelen ölümlerde kimsenin sorumluluk almadığını dile getiren Arslan, “Bu sorumluluğun üstlenilmesi gerekiyor bir. Biz kendi üzerimize düşen sorumluluğu üstleniyoruz. Toplu iş sözleşmelerinin yapıldığı ve sendikal örgütlülüğün olduğu iş yerlerinde iş kazalarında ölüm oranı yüzde 1’in altına düştü. Dolayısıyla sendikal örgütlenmeyle hem kayıt dışı istihdamı ortadan kaldırıyoruz, hem iş kazalarındaki ölüm oranlarını yüzde 1’in altına çekiyoruz hem de sendikal örgütlenmeyle gelir adaletsizliğinin bir nebze önüne geçiyoruz. Demek ki bizim için çözümün birinci aşaması sendikal örgütlenme. Sendikal örgütlenmenin olmadığı toplu sözleşmelerin olmadığı yerlerde bu cinayetler daha çok oluyor. Bunun için sendikal örgütlenmeyle üç temel ülkemiz için sorunu ortadan kaldırıyoruz” diye konuştu.
“Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü’nde müzakereler HAK-İŞ VE TÜRK-İŞ birlikte yürütülecek”
Arslan, 1 Ocak itibarıyla kamuda çalışan yaklaşık 700 bin işçinin toplu sözleşme sürecinin başladığını dile getirdi. Arslan, "Konfederasyonumuza üye kamu işçisi yaklaşık 370 bin. Kamu işçisinin toplu sözleşme hazırlıklarını belli bir aşamaya getirdik. Konfederasyonumuzda bir koordinasyon kurulu oluşturuldu. KÇP Koordinasyon Kurulu, başkan ve başkan yardımcıları, konfederasyonumuzun başkan yardımcısı Devlet Sert, başkan yardımcımız Halil Çukutli’nin önderliğinde bir koordinasyon kurulu kuruldu. Sendikalarımızdan kamuda toplu sözleşmeleri olan sendikalarımız da bu koordinasyon kurulunun üyesi olarak belirlendi ve bir iki toplantıyı gerçekleştirdiler. Geçtiğimiz günlerde Türk İş’ten yetkili arkadaşlarla görüştük. Bu müzakereleri HAK-İŞ VE TÜRK-İŞ birlikte yürütülmesi konusunda bir görüşümüz var" bilgisini paylaştı.
Arslan, gelecek süreçte TÜRK-İŞ’le yapılacak toplantılarla süreci sonuçlandırmak için ortak adımlar atacaklarını da sözlerine ekledi.
“Asgari Ücret Tespit Komisyonunun yapısından Türkiye’nin ihtiyacı olan bir asgari ücreti çıkarmak mümkün değil”
Asgari ücretin belirlenmesi sürecine de değinen Arslan, Asgari Ücret Tespit Komisyonu’nun demokratik olmadığını, asgari ücretin belirlendiği sistemin değişmesi gerektiğini vurguladı.
Arslan, “HAK-İŞ, endüstri ilişkiler sistemine yakışmayan antidemokratik, çoğulculuktan uzak, çoğunlukçu bir anlayış temsil eden, katılımcılıktan uzak, işçi ve işveren örgütlerinin dışında hükümetin müdahil olduğu ve büyük ölçüde işverenlerle anlaşılarak toplu sözleşmelerin kotarıldığı bir modeli asla kabul etmiyor. Bu modelin sonucunu sağlıklı bir asgari ücretin çıkmayacağını hep ısrarla söyledi. Her yıl Aralık ayında gerçekleşen tiyatronun birer figüranı olmaktan artık usandık. Çünkü bu yapıdan sağlıklı bir asgari ücretin çıkmayacağı açık. Merhum bir siyasetçinin söylediğini tekrar ediyorum; ’Kurumuş söğütten düdük olmaz’ diyor. Bu Asgari Ücret Tespit Komisyonunun yapısından Türkiye’nin ihtiyacı olan bir asgari ücreti ne yazık ki çıkarmak mümkün değil” değerlendirmesinde bulundu.
Arslan, Şubat ayında HAK-İŞ tarafından asgari ücret tespit komisyonu nasıl olması gerektiğine ilişkin bir sempozyum gerçekleştireceklerini ve Türkiye’ye uygun bir asgari ücret belirleme sistemi için çalışmalarına devam edeceklerini aktardı.
“Gelir dağılımı adaletsizliği süratle daha da büyüyor”
Arslan, vergi konusunda Türkiye’de çok ciddi bir sıkıntının olduğunu belirtmek söyleyerek, “Türkiye dünyadaki gelişmiş ülkelerdeki vergi modelinden çok uzak. Maliye Bakanlığı’nın yakaladığından vergi aldığı bir kısım istisnaları bir kısım istisnaların dışında teşviklerle ne yazık ki çok kazananların çok da vergi vermediği az kazananların üzerine yıkılmış bir vergi modeli var. Bu da bizi gerçekten çok üzüyor. Bakınız milli gelirimiz artıyor. 2023’te 13 bin dolara çıktı. Kişi başı milli gelirimiz. Türkiye büyüyor. Bu yıl için hedeflenen 15 bin dolar. Türkiye büyümesini devam ettiriyor. Makro dengelere baktığınız zaman her şey olumlu gidiyor. Ancak bir şey kötü gidiyor. OECD ülkeleri içerisinde Türkiye gelir dağılımındaki en kötü 4’üncü ülke. Gerçekten bu bize yakışmıyor. Türkiye bunu hak etmiyor. Gelir dağılımı adaletsizliği süratle daha da büyüyor” şeklinde konuştu.
“12 ay çalışıyoruz ve bunun 2 ayını vergi olarak ödüyoruz”
Vergi dilimlerinde de adaletsizliklerinin olduğunu işaret eden Arslan, “2002 yılında asgari ücretli bir işçi 17 ay sonra yüzde yirmi dilime giriyordu. 2023’e baktığınız zaman eğer asgari ücretten vergi alınmış olsaydı 5’inci ayda yüzde yirmi dilime giriyor. Dolayısıyla biz 12 ay çalışıyoruz ve bunun 2 ayını vergi olarak ödüyoruz. Bu gerçekten kabul edilebilir değil. Türkiye Cumhuriyeti Devleti bir sosyal devlet bu sosyal devletin en temel anlam anlayışlarından bir tanesi güçsüzü, zayıfı korumaktır. Ne yazık ki korunmayı vazgeçtik, elimizdekiler de alınıyor. O nedenle vergi sisteminin adil hakkaniyetli bir şekilde yeniden gözden geçirilmesi gerek. Vergi vermeyelim demiyorum. Vergi kutsal bir görevdir. Bir devletiniz varsa siz vergi vereceksiniz. Burada sorun yok ama adil bir vergi sistemine ihtiyaç var” diye konuştu.
Yorumlar