Antalya Ticaret Borsası (ATB) Başkanı Ali Çandır, “Geçtiğimiz ay yıllıklandırılmış verilerle kurulan şirket kentimizde yüzde 26 azalırken, ülke genelinde yüzde 13 azalmıştır. Kapanan şirket ise kentimizde yüzde 46 artarken, ülke genelinde yüzde 23 artmıştır. Dikkat ederseniz Antalya, kurulan/kapanan şirket hareketliliğinde ülkemizin iki kat gerisinde kalmıştır” dedi.
ATB Ekim ayı Meclis Toplantısı, Meclis Başkanı Erdoğan Ekinci başkanlığında yapıldı. ATB Toplantı Salonu’ndaki toplantıda TUSAŞ saldırısını kınayarak konuşmasına başlayan Ekinci, daha sonra ekonomiyle ilgili değerlendirmelerde bulundu.
ATB Başkanı Ali Çandır ise, tarım, ekonomi ve kente ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Çandır, 2024 yılının ilk üç çeyreğinin herkes için zorlu geçtiğini, bir taraftan hızla sıkılaşan para politikası uygulamaları, diğer taraftan durdurulamayan maliyet artışlarının iş dünyasını sık boğaz ettiğini kaydetti. İç ve dış pazar şartlarının giderek daralmasının da ek zorlukları beraberinde getirdiğini söyleyen Çandır, zorluklara dayanamayan şirketlerin kapandığını kaydetti. Çandır, “Yıl boyunca giderek ağırlaşan bu zorluklara dayanamayan işletmelerimizin kapanma hızları görülmedik düzeyde artmıştır. Sizlerle her ay paylaştığım güncel kurulan/kapanan şirket sayılarının eğiliminde sürekli bozulmalar yaşanmaktadır. Fakat bizim açımızdan daha dikkat çekici durum, kentimizdeki eğilimin yıl başından beri ülkemiz genelinden olumsuz ayrışmasıdır. Örneğin geçtiğimiz ay, yıllıklandırılmış verilerle kurulan şirket kentimizde yüzde 26 azalırken, ülke genelinde yüzde 13 azalmıştır. Kapanan şirket ise kentimizde yüzde 46 artarken, ülke genelinde yüzde 23 artmıştır. Dikkat ederseniz Antalya, kurulan/kapanan şirket hareketliliğinde ülkemizin iki kat gerisinde kalmıştır” dedi.
“Antalya ekonomisi geride”
Ülke genelinde yüzde 176 artan protestolu senet tutarının Antalya’da yüzde 304 arttığına dikkat çeken Çandır, şunları kaydetti:
“Karşılıksız çek tutarı kentimizde yüzde 372, ülkemizde yüzde 225 artmıştır. İş dünyamızın öncü göstergelerinden biri olan çek ile işlem hacmi ise yine yıllıklandırılmış verilerle ülkemizdeki yüzde 71’lik artışa karşılık Antalya’da yüzde 53 artabilmiştir. Yani ticaretin parasal yönüyle ilgili göstergelerde de kentimiz, ülke ortalamasının yaklaşık yüzde 50 gerisinde seyretmektedir. Bir diğer öncü gösterge olan kredi kullanımı ise yine yıllıklandırılmış verilerle, ticari krediler ülkemizde yüzde 29 ve kentimizde yüzde 37 artmıştır. Tarım kredileri ise kentimizde yüzde 33, ülke genelinde ise yüzde 51 artmıştır. Burada örneklendirdiğim iş dünyası parasal verileri yani çek ile işlem hacmi ve kullandırılan krediler resmi enflasyon kadar bile artmamıştır. Diğer bir ifadeyle reel büyüme yaşanmamıştır. Özellikle kentimizdeki iş dünyası ve ekonomik aktivite, ülkemiz genelinin oldukça gerisinde seyretmektedir. Bu durum yıl başından beri benzer bir eğilim göstermektedir. Bu nispi yavaş gidişatı sizlerle uzun bir süredir paylaşmaktayım. Antalya’mız geçmişi itibariyle genellikle ülkemiz ortalamasından hızlı büyümeye alışıktır. Bu genel eğilime yeniden kavuşmalıyız. Ancak uygulamalar Antalya için zorlayıcı olmaya devam etmektedir. Nitekim yıllıklandırılmış ihracat verileri de yılbaşından bu yana nispi olarak ülkemiz genelinden yavaş gerçekleşmiştir. Açıklanan son veriler de bu durumu teyit etmektedir. Toplam ihracat, kentimiz ve ülkemiz için yüzde 2.3 artarken tarım ve gıda ürünleri ihracatı kentimizde değişmemiş, ülkemiz genelinde ise yüzde 3.8 artmıştır. Yaş meyve sebzede durum daha olumsuzdur. Ülkemizdeki yüzde 5’lik artışa karşılık kentimizde yüzde 5.5 azalış yaşanmıştır. Önümüzdeki aylarda turizmdeki hareketliliğin azalmasıyla kentimiz ekonomisinin nispi olumsuz ayrışması, daha da belirgin hale gelme riskini taşımaktadır. Hepimiz, önümüzdeki genel sıkılaşma politikalarına ve bunların kentimize olan nispi yüksek olumsuz yansımalarına daha fazla odaklanmalıyız.”
Gençleri tarıma yönlendirecek öneriler
Tarım sektörünün son dönemde hızlı bir biçimde iş gücünün azalması ve çalışanların yaş ortalamasının 58’e yükselmesi gibi yapısal sorunlarla karşı karşıya olduğunu vurgulayan Çandır, iş gücü sorununun Antalya ve benzeri kentlerde emeğe dayalı tarımsal üretim alanlarında kayıplara neden olduğunu ifade etti. TÜİK verilerine göre 2023 yılında yaşlı nüfusun yüzde 57,7’sinin, genç nüfusun ise yüzde 13,6’sının tarımda çalıştığını belirten Çandır, “Gençler tarıma yönelmek yerine tarım dışı alanları tercih etmektedir. Sektörün içinde bulunduğu bu sorunu aşabilmesi için tarımda çalışmayı, üretmeyi, girişimci olmayı ve kırda yaşamı cazip hale getirecek kamu politikalarına ihtiyaç vardır. Aksi halde toplumsal sürdürülebilirliğimiz ciddi zarar görecektir” dedi.
Çandır, genç nüfusu tarıma yönlendirmek için önerilerde bulunarak, “Tarımda mesleki eğitim sonrası iş garantisinden girişim teşviklerine, özel finansman ve ücret desteklerinden askerlik süresi muafiyetine ve sektöre özel bir sosyal güvenlik modeli geliştirilmesi gibi ortak akılla oluşturulacak planlama ve stratejilere ihtiyaç vardır” dedi.
“Hububat üreticileri, mısır, meyve ve sebze üretimine yöneldi”
Konuşmasında iklim değişikliği ve su yetersizliğine de dikkat çeken Ali Çandır, “Üzülerek ifade ediyorum ki korktuğumuz günlerin gelmekte olduğunu görüyoruz” dedi. Bu yıl iklim değişikliği, zamansız ve yetersiz yağış kaynaklı Antalya genelinde arpa-buğday verim ve kalitesinde ciddi düşüş yaşandığını bildiren Çandır, “Hasat edilen mahsulün büyük kısmı da yemlik olarak değerlendiriliyor. Ayrıca önümüzdeki üretim dönemi için yayladaki ilçelerimizde kuraklık nedeniyle buğday ekimlerinde gecikmeler yaşanmakta ve girdi maliyetlerindeki artış üretim iştahını azaltmaktadır. Bu nedenle hububat üreticileri, mısır, meyve ve sebze üretimine yönelmekte ya da arazilerini nadasa bırakmaktadır” ifadelerini kullandı.
Yaşanan işgücüne erişim zorluğu ve yüksek işçilik maliyetleri nedeniyle pamuğa yönelemeyen üreticinin çareyi mısır üretmekte, avokado bahçesi kurmakta ya da örtü altı üretime geçmekte aradığını ifade eden Çandır, "Toplu üretim planlaması yapılması ve desteklerin zamanında ödenmesi çözüm önerilerinin başında gelmektedir. Tarım ve Orman Bakanlığı, stratejik ürünleri kapsayan bir adım attı, çalışmalara başladı. Ancak uygulama henüz başlamadı ve destekler hala zamanında ödenmiyor. Geç yapılan destek ödemeleri ise üreticiyi motive etmekte yetersiz kalıyor” dedi.
“Yağ fiyatlarında kayda değer bir artış beklenmiyor”
Antalya’nın zeytin rekoltesinde bu yıl yüzde 45 artış beklendiğini, 55 bin ton zeytin ve 10 bin ton zeytinyağı rekoltesi tahmin edildiğini söyleyen Çandır, iklim değişikliğinden kaynaklı istenilen yağışların görülmemesi nedeniyle sofralık olarak değerlendirilecek zeytinlerin kalibresinde sorun yaşandığını vurguladı. Çandır, “Bu yıl İspanya’daki üretimin artacağı tahmini nedeniyle yağ fiyatlarında kayda değer bir artış beklenmiyor” şeklinde konuştu.
“Antalya’nın taşına toprağına sahip çıkmak boynumuzun borcu”
Antalya’nın bir taraftan iklim değişikliği ve su kaynaklı sorunlarla boğuşurken, diğer yandan güneş enerji santrali (GES) ve hidroelektrik santrali (HES) projeleri, taş ve maden ocaklarının kent gündemini meşgul ettiğini belirten Çandır, şunları söyledi:
“Oysa ki Antalya’yı Antalya yapan tarihi, doğası, taşı, toprağı ve iklimidir. Bizler GES, HES, taş ve maden ocakları konusunda tümden reddedici değiliz. Merkezden kağıt üzerinde ve uzaktan algılamayla verilmiş izinlerin yerelde neden olduğu tahribat ve tepkilerin yansımalarını sürekli yaşıyoruz. Bu yöntemin mutlaka yereldeki taraflarla ve paydaşlarla etkili bir düzeyde değerlendirmesinden sonra harekete geçilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü doğaya verdiğimiz tahribata değip değmediğine bakmamız gerekir. Dağlarımızın delik deşik edilmesine, tarımsal potansiyelimizin yok edilmesine, havamızın bozulmasına ve sularımızın zarar görmesine gönlümüz razı değil. Bugünün ihtiyaçları için gelecek nesillere tükenmiş bir şehir devretmeye hakkımız yok. Dolayısıyla kentimiz ve ülkemiz bütçesine gelir sağlayan ve hatta döviz kazandıran bu alanlarda izin verilen ya da verilecek olan her türlü faaliyetin olumsuz etkileri de iyi hesap edilmelidir. Bu kentin havasına, suyuna, taşına, toprağına, tarihine ve doğasına sahip çıkmak hepimizin boynunun borcudur.”
Meclis’te üyeler, sektörleriyle ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Yorumlar